29 KASIM 2011 – 7 OCAK 2012
Çiğdem Erbil, kimi resminde fon, kimi resminde ise temel öge olarak kullandığı buruşukluk, kırışıklık, büzüşüklük, deformasyon gibi görüntülemeler ile resme üçüncü boyutu çok daha açık ve seçik olarak vermektedir. Bu boyut hem nesnel dünyayı, hem de öznel dünyayı yansıtması bakımından son derece işlevsel gözükmektedir.
Kent dokusunda ortaya çıkan genel özellikler, kentin kimlikleşme sürecinin iz düşümleridir. Görsel bir devinim içerisinde adeta bir organizma gibi hareket eden kent silüeti, sürekli değişim ve dönüşüm özellikleriyle sosyokültürel alanın vitrini niteliğindedir. Tasarım ve estetik açısından sürekli kurgulama hâli kentin yapısındaki inşa sürecinin her zaman mevcut olması demektir. Bu inşa süreci, dönüşüm arzusunun bir göstergesi niteliğindedir. Yeni inşa edilen mimari yapıların etrafında şekillenen manzaralar, kentin dönüşen yanlarının bellek haritaları olarak değerlendirilmiştir.
Bir motif oluşturma sürecinde kullanılan elemanlardan biri olarak inşaat iskeleleri, modern kültürün ayakta durmak için dayandığı temellerden birisi olarak ortaya çıkmaktadır. Zaten Modernizm’in gökdelenleri de bu devasa iskelelere yaslanarak yükselmiştir. Kendi içinde barındırdığı hareket, fütürist bir tavrı göstermektedir.
Kent Mekânlarında Şeffaflık Algısı
Mustafa Duymaz’ın çalışmalarında kullandığı yapının genel konseptini oluşturan öğelerden biri de şeffaflıktır. Bu durum, tasarım sürecine hem iç-dış yaşam birlikteliğinin sağlanması hem de yapının fiziksel özelliklerinin mümkün olduğunca dışarıdan da okunabilmesi olarak yansıtılmıştır. İç ve dış mekân arasındaki görsel akışkanlık kent bağlamını yapının iç dinamikleriyle kesintisiz bağlayan, ilişkilendiren ortamlar yaratır.
Günümüz mimarlığında materyalin “görünürlüğü” şeffaflıkla, teknolojik görsel bombardımanla hafiflemeye hatta boşluğa dönüşmeye başlıyor (Baudrillard, 1998).
Aynı bina içerisinde yaşayan insanların bir duvar mesafesi uzaklıktaki diğer insanlara olan kapalı ve gizemli olma durumu, genel anlamda kent silüetinde fark edilemeyen bir geçirgenlik algısı oluşturmaktadır. Her şeyin ortada olduğu hissini veren kent boşlukları aslında insanı gizleyen yapılardır. Ortak alanın mahremiyetini gizleyen odalar oluşturmak ve aslında bütün gibi görünen parçalı alanlar yaratma fikri vardır. Çalışmalarda da bunun gibi parçalamalı alanlar oluşturulmuştur.Kent ortamının kalabalıkları arasında görünmez duvarlar örülmüş gibi dolaşan insanlar, şeffaf odalara hapsedilmiş gibi yalnızlaşma sorunu yaşamaktadır. Belki çalışmalara bu durum figüratif olarak yansımasa da, içi dışı görünür gibi inşa edilen binalar içerisinde görünmez olan yaşamlar söz konusudur. Orada bir yerlerde olduğu düşünülen insanların yaşam tarzının bir yansıması ve göstergesi bu yarı şeffaf kent silüetidir.
Sonsuzluk Kavramı
Aslında çalışmalarda ele alınan sonsuz ve boşluk fikri mekânsal anlamdadır. Kent alanında ortaya çıkan ve açık gökyüzü fikriyle pekiştirilmeye çalışılan bir gökyüzü tanımlaması amaçlanır. Yükselen mimari formlar, bu açık gökyüzü fikrine müdahale etme anlamını yansıtmaktadır. Binaların arasından belli belirsiz yakalanmaya çalışılan boşluk algısı, gözün rahatlamak için aradığı son noktadır. Bir perde gibi boşluğu örten binalar arasında bu özgürlük alanlarını yaratmak oldukça güç olmaya başlamıştır. Yine de her şeye rağmen algılanabilir boşluk hissi bir haz unsuru olarak değerlendirilmektedir.
Kent Silüetleri
Görsel olarak kentin silüetini oluşturan unsurlar, onun sosyokültürel yapısından ortaya çıkmaktadır. Farklı dönemlerin özelliklerini taşıyan bu eklektik yapı, bazen içinde yaşayan toplumun kontrolü dışına çıkabilir. Bu durum, kenti yönetenlerin kararlarıyla şekillenen silüetin, çoğu zaman kent sakinleri tarafından kabul görmeyen bir yöne doğru gitmesiyle sonuçlanabilir. Yine de toplum, kent içerisinde benimsediği ve kendi kimliğiyle özdeşleştirdiği karakteristik özellikleri olan bölgeler belirleyerek, kentle arasında bir bağ oluşturur. Dışarıdan bir yerden bakıldığında detaylarından çok genel özellikleri ortaya çıkan görsel kent kimliği, bazı çalışmalarda kullanılmıştır. Burada bir bütün hâlinde gösterilen kent algısı, yaşam biçiminin bir göstergesi niteliğindeki ortamı tanımlar. Bu ortam ister modern olsun ister olmasın, kendi doğasıyla şekillenmiştir. Adeta labirentlere bölünerek, büyüdükçe büyüyen ve algılama sınırlarının dışına çıkan bu silüetin, kendi imgesi bir konu olarak işlenmiştir.

Tüketim Unsurları ve Modern Kentler
Modern kentlerin önemli unsurlarından biri olarak tüketim kültürü göze çarpmaktadır. Büyük alışveriş merkezlerinin yaygınlaşması ve tüketim alışkanlıklarını belli bölgelere taşımasıyla oluşan devasa merkezler, kent için belirleyici görsel etkiler ortaya çıkarmıştır.
Küreselleşmenin en belirgin etkileri, açıktır ki, kentler ve kentliler üzerinde hissedilmektedir. Kent yönetim sisteminden başlayarak, kent fiziksel mekânı, kentlilerin yaşam tarzları, tüketim alışkanlıkları, giderek ekonomik ve toplumsal yapı üzerinde son dönemlerde yaşanan değişimlerin pek çoğu küreselleşme ile başat kılınan politika ve uygulamaların izlerini taşımaktadır. Bu yeni küresel sistem ile kentlerimiz de ekonomileri, yaşam tarzları ve insanları ile tek bir sistem içine sokulmaya çalışılmaktadır. Bir başka anlatımla, günümüzün tüketim kültürü anlayışından kentsel mekânlar da payını almakta, barınma, dinlenme-eğlenme ve çalışma mekânları da giderek tüketim ile özdeşleştirilmektedir. Özellikle 1980’lerden sonra izlenen benzer politikalarla, ülkemiz kentleri de bu değişim/dönüşüm süreci içine girmiştir (Kiper 2004).
Kent Mekânlarında Reklam ve Cinsellik
Büyük boy reklam panolarının ortaya çıktığı ve devasa boyutlarda fotoğrafların binalara asıldığı kent ortamıyla karşı karşıyayız. Renkli ve ışıklı tabelalar, büyük boy sinevizyon ekranlar, ışıklarla süslenmiş binalar, bir panayır alanından manzaralar gibi ortaya çıkan görsel cümbüş göze çarpmaktadır. Büyük markaların damgasını vurduğu imajlar bir kentin modern kimliğinin tescili için zorunlu hâle gelmiştir. Bu görsel zenginlik ile gelişim sürecinin izleri aynı kentin silüetine yansıtılmaya çalışılmaktadır.
Bazı çalışmalarda kullanılan reklam imajları ve cinsellik içeren görseller, yaygın olarak kent dokusunda göze çarpmaktadır. Özellikle cinsel içerikli imajların vurgulanmasındaki amaç ise, metalaşan insan bedenini kent ile yeniden ilişkilendirmek olarak algılanabilir.
Kentler büyüdükçe reklam panoları da büyümeye başlamıştır. Ölçek sürekli değişmekte ve insanlar algısal olarak sürekli zorlanmaktadır. Bir bellek şoklaması şeklinde sürekli görsel bombardıman söz konusudur. “Mega” kavramıyla birlikte göstergeler büyütülmüştür. Aynı şekilde cinsellik olgusu da devasa boyutlarda tasarlanan imajlarla yeniden ortaya çıkmıştır. Kaçınılmaz olarak ilgi çekmeye zorlanan ve sürekli tüketen olarak algılanan kent insanının böylece iştahı sürekli açık tutulmaya çalışılmaktadır.
Kaynakça:
- (Baudrillard, 1998)Baudrillard, J., (1995), Kötülüğün Şeffaflığı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
- Dr. Perihan KİPER“Küreselleşme Sürecinde Kentlerimize Giren Yeni Tüketim Mekânları Ve Yitirilen Kent Kimlikleri”, Şehir Plancıları Odası Planlama Dergisi, 2004/4
Şevket Arık
YAYGARA Güncel Sanat İnisiyatifi Üyesi