“İyi bir kentli” Olmak…
Tarihte “ideal” bir yaşam yaratmak amacıyla tasarlanmış pek çok ütopya kenti vardır. Ne var ki bunlar asla başlangıçta düşünülen homojen bir yaşama sahip olamamışlardır. Çünkü bu tip kentler insanların pratik yaşamının gereklilikleri doğrultusunda doğmamışlardır ve öyle büyümezler, kendilerini o yaşamın çeşitliliğine göre yeniden ve yeniden değiştirmezler; onlar sadece insanlara dayattıkları bir yaşam biçimi sayesinde bir süre ayakta kalabilirler ki böylece uzun ömürlü de olamazlar.
Oysa bir gerçek kent, orayı kuranların, oraya sonradan gelenlerin, orayı yakıp yıkanların ve orayı yeniden ayağa kaldıranların ortak yeridir. Yani kentin doğumu ve gelişimi, ardı ardına seyreden pek çok “yapma”, “bozma”, “yıkma” ve “yeniden yapma” eylemiyle birlikte gerçekleşir. Oraya her gelenin, kente kattığı “bir şeyler” vardır. Açıkçası, bir kent her zaman yabancıların birbirleriyle karşılaştıkları, hatta çatıştıkları ve bu sırada “bir şeyler” ürettikleri alanlardır. Tüm bu süreçlerde insanlar arasındaki ilişkiler, geçici ya da kalıcı olarak devam edip gider.
Kent, yabancıları karşılaştıran, onlar arasında birtakım ilişkilerin kurulmasında bir zorunluluk yaratan ve hatta çatışmalardan bile bazı ortaklıklar ortaya çıkartan bir kader birliği alanıdır. Örneğin olası iyi komşulukların kurulması yabancılar arasında bir rastlantıdan başka bir şey değildir, iş alanlarındaki, kamusal mekânlardaki yabancıların kurduğu insani bağlantılar da yine raslantı eseri olmaktan öteye geçmez. Bu ve bunun gibi ilişkiler ise kesinlikle bir “kentli” olmaya zemin hazırlar ve oranın ortak, özgün kültürünü tesis eder.
Sonuçta bir kent, yabancılar arasındaki rastlantısal karşılaşmaların yeri olmakla birlikte, oradan tutup çıkarttığı insani ilişkiler ile varlığını sürdürür. Çok zaman, orada yaşayan insanlar bu ilişkilerden rahatsızlık duysalar da ve kendi kentlerinin artık bozulduğunu söyleseler de “oralı” olmaktan vaz geçmezler. Çünkü “iyi bir kentli” olmak, yabancılar yüzünden durmadan kılık değiştiren bir kentten rahatsızlık duymaktır; başka bir şey değil.
EMRE ZEYTİNOĞLU
