18 MAYIS – 12 HAZİRAN 2013
Eti Behar’ın başlangıcından bugüne tüm çalışmalarında özel bir yeri olan daire, kurucu eleman olarak elipse, çeşitli silindir formlara ya da geniş levhalara, oradan da boşluğa konumlanırken formun çeşitlenen olanaklarıyla çoğalan bir ilişkisellik ortaya koyuyor. Bu ilişkisellik Bourriaud’nun söz ettiği “geçişlilik” anlamında bir ilişkisellik. Sanatçı, kendisi ile özdeşleşmiş daire formunun varyasyonları ile daireyi kendi içinde parçalara ayırarak, bu geçişlilik üzerinden küçük yüzey hareketleriyle yeni ilişkisellikler üretiyor.
Behar’ın uzam-zaman-mekan geçişliliği yuvarlak formlar üzerinden gerçekte beden üzerinde işleyen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Yuvarlak formlarda beden varlığının özellikle de kadın bedenin sezgisiyle başlayan bu bağlam ilişkisi; daireler, dairemsi yapılar, elipsler bizatihi bedenin dönüştüğü arayüzeyde kurulan bir gerçekliğe gönderme yapıyor. Bu arayüz, salt bir beden varlığı üzerine kurulu bir mekan olmasa bile bedenin duyularına kodlanmış bir mekan hissi olarak konumlanıyor. Burada konu edilen mekan; bedenin kendisine değil ama fenomenolojik bir varlık olarak bedenin sahip olduğu duyular analitiğine denk düşen bir referans oluşturuyor.
Üç boyutlu formlar ile iki boyutlu düzlemlere yaptığı kabartmalar ya da tuval resmi arasında çok kesin ayrımlara yönelmeyen Behar, yüzey üzerinde çok az yükseltiler, kavisler ve dokular oluşturarak, imge dilinin olanaklarını sonsuz varyasyonları içinde ele alarak nasıl çeşitlendirilip farklılaşabileceğini gösteriyor.
Behar’ın üç boyutlu ve iki boyutlu çalışmalarında yer alan form, boşluk, denge gibi konstrüktif ögeler rengin önüne geçiyor. Soyut-geometrik form arayışları yeni biçimlerin kesintisiz bir harekete dönüştürüldüğü ya da daire gibi mutlak geometrik formların çözüldüğü bir uygulama sahasına açılıyor. Behar, Modern heykel sanatının minimal çizgisine yakın duran yalın geometrik biçimlerin, kırılan, parçalanan, üst üste yığılan ya da kopan, yan yanalıklarıyla formun ve malzemenin olabildiğince sadeleştirildiği, yalınlaştırıldığı bir sahaya açılıyor. Sanatçı, bu formların konumlanışını, düzlemi kesme, iç içe geçme ile oluşan çoğalmalarını zamansallık kavramı ile ilişkilendiriyor. Behar konstrüksiyonlarında mekan, sadece formun taşıyıcısı olarak yer almıyor; en az taşıyıcısı olduğu bağlam kadar, iletinin taşıyıcı yüzeyi ile girdiği ilişkisellikle konstrüksiyona angaje oluyor.
Azın çok olduğu yerde, her türlü çeşitliliğe imkan veren az sayıda malzeme, farklı boyutlarda ve farklı dokularda ele alınan bir bütününe doğru yol alıyor. Pürüzlü yüzeyleri ve pürüzlü olmayan yüzeyleri temsil eden bu geometrik elemanlar, farklı yükseklik kodları aracılığıyla zeminle olan ilişkilerini manipüle ederek yalın bir düşünüşün sınırında…
Eti Behar, yalın bir düşünüşün sınırında…
Minimalist bir yaklaşımla ele aldığı bu yalınlık, heykel ve resimlerinde olabildiğince az malzeme ve az renk ile elde edilen çeşitlilik, akışkan bir geçişsellikle kavramsala evriliyor. Sanatçı, geometrik soyut sanat anlayışının sınırında birbirini tümleyen, birbirine dönüşen parçaları bölünmüş, pürüzsüz ve dokulu yüzeyleri, yan yana getirerek kavramların karşıt etkilerini araştırıyor.
Sınırda sergisi meta estetiğiyle arasındaki mesafeyi saptamaya bir çağrı. Gelip geçiciliğin, hızlı tüketimin her şeyi çoğaltan ama içini boşaltan durumuna tepki olarak Behar, sınırda demektedir.
Sınırda… Roland Barthes’ın “göstergeler imparatorluğu” dediği günümüz kültür endüstrisinin her şeyi göstergeye dönüştürdüğü bir yerde bir karşı duruş.
Eti Behar, göstergelere, pop ikonlara, pop kültürün jan janlı albenisine karşı, tüm fazlalıkları atarak, azaltarak olabildiğince yalınlaşarak vakur bir dinginlik içinde cevap vermektedir.
Lütfiye Bozdağ