20 MART – 12 NİSAN 2019
Marcus Graf [1]
Gerçeklik Denilen Kırık Aynanın Yansımaları
Bugün sanat yapmak her zamankinden daha zor! Bunu söylerken dünyada görülen bireysel travmalardan tutun siyasi dramalara kadar olan türlü krizden bahsetmiyorum. Bunlar her zaman vardı. Sanat tarihi her zaman insanlık tarihi ile bağlantılı olmuştur, insanlık tarihinin kendisi de şiddet ve savaş tarihiyle iç içe geçer. Bu üç hikaye eşit derecede eski, uzun ve aynı zamanda karmaşık ve yoğun hikayelerdir. Sanatçılar için oluştuğunu söylediğim yeni zorluk, sayısız ekranda resimler aracılığıyla dünyayı algıladığımız, anladığımız ve dünya ile iletişim kurduğumuz hep-kalıcı ve hep-içe işleyen görsel kültürün yoğun etkisidir. Okumak veya konuşmak yerine genelde bakıyoruz. Bazen yalnızca bakıyoruz, bazen de gözlemliyoruz; ama çoğunlukla yalnızca varlığımızın boşluğuna dikkatle bakıyoruz.
Görsel verinin bu derece yoğun akışı her şeyin dijital resimlerle ulaştırıldığı yeni bir görsel algıya sebep oldu. Küresel köyümüzde araç mesaj haline geldikten sonra, bugün, hepimiz büyük ve küçük biraderler sürekli bizi izlerken birkaç dakikalığına dünyaca ünlü oluyoruz. Sosyal medyanın yeni bir toplumsallık yarattığı böyle bir dünyada herkes görselliğin yaratılması ve paylaşılması yoluyla varlığını ifade eden bir görselci haline geldi.
50 yıl önce bile Beuys her insanın bir sanatçı olduğunu iddia etmiş, Shakespeare ise çok daha öncesinde dünyanın büyük bir sahne olduğunu bizim de bu sahnedeki oyuncular olduğumuzu söylemişti. Öyleyse bir profesyonel ne tür bir görsel değişiklik önerebilir? Bu sonsuz resim okyanusunda boğulmamak ve fark yaratmak için hangi alternatifler ve alışılmışın dışında yaratım yolları mümkün?
Ayrıca sanatçı bugünün görsel bombardımanına maruz kaldığı için sanatçının görsel kültürümüzün bu devasa havuzundan ilham almasının, bundan beslenmesinin ve yüzeysel temsil veya yeniden üretim tuzağına düşmeden ama resmin gücünü yenileyerek mevcut davranışlarımıza atıfta bulunan sanat eserleri yaratmasının mümkün olup olmadığını sormalıyız. Kritik soru şu; çağdaş sanat, görsel kültürümüze eleştirel olarak katkıda bulunabilir ve dünyamıza alternatif anlayışlar sunabilir mi?
Eyüp Ataş, yaygın gerçekliklerimizle eleştirel olarak uğraşan ve görselliğinin varlığını bozan işler yaratmak için güçlü stratejiler bulmuş bir sanatçıya iyi bir örnek oluşturuyor. Tıpkı “Gerçek” dünyada olduğu gibi, resimlerinde de günümüzün farklı toplumsal halini yansıtan heterojen ve çoğulcu kaleydoskoplar üretmek için sayısız resmi çarpıştırıyor. Güçlü resimlerinin estetiği, izleyicinin gözünü çok sayıda görsel referansın oldukça karmaşık kompozisyonlarla iç içe geçtiği çok katmanlı matrikslerden oluşan kasırgalara çektiği için oldukça ilgi çekici.
Modern yaşam ne doğrusal ne de düzdür, heterojen ve kaotik ilerler. Özellikle de İstanbul gibi büyük metropollerde, içinde çok sayıda oldukça farklı insanın sonsuz sokaklarda hareketli bir kent prizması oluşturduğu kırık bir aynaya benzer. Görünüşe göre, tekil resimler bizim çağdaşlığımızın yoğunluğunu kavrayamıyor gibi görünüyor. Bu yüzden de şu anki sanat dünyamız tutarlı ve bağlayıcıdan ziyade parçalı ve karmaşık olan külliyatla belirleniyor.
Eyüp Ataş’ın işleri bu düşünce ekolüne tam oturuyor çünkü tek boyutlu sanatsal cevaplar yerine çok boyutlu sorular soruyor ve izleyicinin yaşadığı çevre hakkındaki bilgisini gözden geçirmesini sağlıyor. Tüm cevapların yerel bağlamlarda yalnızca geçici gerçeklikler sağlayabildiği zamanlarda sürekli sorgulama eylemi insan olmanın en önemli parçası haline gelir. Bu bağlamda, Ataş’ın resimleri izleyicinin gerçeklikle ilgili kavrayışını ve etrafındaki tuhaf görsel temsilleri yeniden düşünmesi için bir şans anlamına geliyor.
Ataş, görsellik havuzumuza atlamaktan, onun derinlerine dalmaktan ve temel parçaları ortaya çıkarmak ve ilham verici kompozisyonlarda birleştirmek için korkmayan bir sanatçı. Gerçekçi manzara ortamları ve soyut biçim oyunları arasında değişen acayip zeminlerin üstüne şuan ki seride, eski ustaların figürleri, çizgi film ve manga karakterlerine ait unsurlarla bir araya geliyor. Yüksek kültür, sanat ve kitsch senfonileri oluşturmak için düşük kültürle buluşuyor. 80 yıl önce Clement Greenberg, Yüksek Sanat ve Kitsch’e kültürün iki zıt unsuru olarak karşı çıkmıştı. O zamanlar Kitsch’i olumsuz olarak düşünmüştü, oysa Warhol’ün Pop ve Koon’un Fetişler işlerinden sonra hepimiz bunun sanatın ve kültürün ayrılmaz bir parçası olduğunu anlıyoruz.
Eyüp Ataş’ın tarihe ve çağdaş sanat durumuna yaklaşımı, yansıtıcı ve eleştirel bir uğraşı ortaya koyuyor. Bugün bizi eklektik, çoğulcu ve heterojen olan sanat fikrine getiren uzun kültür hikayesi içindeki biçimsel ve kavramsal katmanların farkında. Elbette eserleri pop kültür ve kolaj sanatıyla olduğu gibi realizm ve sürrealizmle de ilişkili. Ancak sonuçta, eserleri kendi varlıklarını oluşturmak için sanatsal, kültürel ve görsel referanslar alıntılamanın ötesine geçiyor. Estetik olarak güzel ve kavramsal olarak güçlü olan bu eserler algımızın doğasını
[1] Prof. Dr. Marcus Graf
Sanat Yazarı, Küratör ve Sanat Yönetimi Bölüm Başkanı, Güzel Sanatlar Fakültesi Yeditepe Üniversitesi, İstanbul