21 ŞUBAT – 10 MART 2012
Günün birinde uçmak isteyen, önce doğrulmayı ve yürümeyi ve koşmayı ve tırmanmayı ve hora tepmeyi öğrenmelidir. Uçmaya uçmakla başlayamaz kişi.
Friedrich Nietzsche
İçte kalma ve eylemsiz olmanın formudur koza. Mutlak bir inziva, kendine düşmedir. Kendine yönelme, kendiyle ayrışıp bütünleşmedir, kendine karışıp çoğalma ve bütün olarak yeniden doğmadır. Dış zamana kapalı, iç zamana mahkûmdur.
Koza kelimesinin kökü, Antik Yunanca Kokkos “tohum” ve Latince Coccum“tane” anlamına gelen sözcüklere dayanır. Sözcüğün etimolojik serüvenine göre, kelimenin kabuk anlamı kazanması, Fransızca “kabuk” anlamına gelen coque kelimesinden türeyen “cocon”nun diğer modern dillere geçmesi ile gerçekleşir. İngilizcede cocoon olarak bilinen bu sözcük, isim olarak doğal koruyucu bir kaplama; 1986 yılında fiil olarak kullanılmaya başlandığında ise “içeride kalmak ve eylemsiz olmak” anlamına geliyordu. Yani, koza koruma amacıyla dış dünyadan mutlak şekilde soyutlayarak saran kabuk anlamına geliyor.
Koza ve tırtılın ilişkisi tıpkı bir bireyin kendi benliği ile olan ilişkisi gibidir. Koza, sınırlı bir form ve dolayısıyla sınırlı bir hacimde var olan, gelişen bir hayata işaret eder. Kaderi belli olan her tırtıl, bu “aynı” serüveni kendi kozasında farklı şekilde yaşar. Tırtılın kelebeğe dönüşme süreci bir içe bakış anıdır. İnsan kendi öz benliğine dair farkındalığı da benzer bir içe bakış tecrübesidir. Tıpkı bir tırtılın kendi üzerine koza örmesi ve bir kelebek olarak yeniden doğacağı zamana kadar kendini dış dünyadan soyutlayıp içine dönmesi gibi insan da kendini keşfetmek ve sonunda bilmek için içine, kabuğuna döner zaman zaman. İşte kelebeğin serüveninde heyecan verici şey de budur: Bir ucu yaşam bir ucu ölüm olan sınırlı çizgisel zamanda kendi içine dönüp sıradan zamanı durdurduğu eşsiz anlar.
İşte İçimdeki Kelebek, yaratım sürecinde kendini dünyaya mutlak şekilde kapatan, içe yönelen, Özgenç’in bu mutlak kişisel iç deneyini yansıtıyor.
“Resimlerimdeki koza imgesi ve tırtılın hiçlik boyutlarındaki değişkenliği, görünür olan kelebeğin görünmez olan zamanın hiçlikteki anlamını ifade etmektedir. Zamanın katmanları ise varlığı ölümle sonlandıran bir bekleyişe sürüklemektedir” diyen Özgenç, koza imgesiyle ölümle yaşam arasında, sonlu bir zaman ve mekânda sonsuz bir mücadeleyi vurgulamak istiyor.
Neslihan Özgenç’in beşinci kişisel sergisiolanİçimdeki Kelebek,yapıtlarında varlık, hiçlik ve erotizm gibi konularını işleyen ressamın, bu konuları kelebek kozası imgesi üzerinden tartıştığı son dönem işlerinden oluşuyor.
Ressam, siyah fonu koza içindeki ne tırtıl ne de kelebek denecek entitenin dış dünyadan soyutlanmışlığını vurgulamak için kullanıyor ve bu sayede izleyiciye bu inzivayı Araf benzeri bir arada kalmışlık hissi yaratarak resmediyor. Siyah zeminin yarattığı bu boşluk ve arada kalmışlık hissi, koza içinden çıkan ve yaşamı imleyen aydınlık hareket ile zıtlık içinde. Siyah zeminin dinginliği ve aydınlığı yutma çabası, aydınlık alanın devingenliği ve yaşama azmi ile bir gerilim halinde. Özgenç, huşu içinde var olan kozanın içindeki devinimi, yaşamı ve dönüşümü bu aydınlık hareketle dışarıya taşıyor. Bu hareketle kozanın içindeki dünyanın bir ipucunu veriyor izleyicisine. Böylece izleyicisini hem kozanın içine davet ediyor, hem de dışında bırakıyor. Zaman ve mekânın bilindik anlamlarını kaybettiği bu iç deneyimin sıra dışı zamansallık duygusunu vermek için transparan katmanları üst üste boyayan ressam, bu metotla tuvalde fotoğraf etkisi yaratan bir görsellik yakalıyor.
Nihayetinde İçimdeki Kelebek ile Özgenç, sergisi izleyicisini bir iç deneye, bir “self-to-self” hissini deneyimlemeye cesaret etmeye çağırıyor.
Tuğba AYAS